7 Ağustos 2024 Çarşamba

Neredesin Nerede?

 NEREDESİN INSTAGRAM

Bakıp da güldüğüm o anların

Tutamaz yerini hiç kimse

Yerini hiç kimse bilmez

Usulca geçtiğim o yolların

Bilemez yerini hiç kimse

Yerini bilen de dönmez

Yokluğunda çok kitap okudum, aradım

Neredesin nerede?

Ara sıra resmine dokunup ağladım

Neredesin nerede?

Yokluğunda çok kitap okudum, aradım

Neredesin nerede?

Ara sıra resmine dokunup ağladım

Neredesin nerede?


Mustafa Sandal

1 Ağustos 2024 Perşembe

Düğüm

 

DÜĞÜM

“Düğüm” kelimesi içimde farklı tınladı. Düğümle ilgili söyleyeceklerim var, öyle hissettim. Müge yazı grubumuza her sabah yazmamız için kelimeler atıyor ve ben oralı olmuyorum. Yazma faaliyetini gerçekleştirmemi mümkün kılacak fiziksel ve psikolojik ortamı yaratmak için ufak bir çaba bile göstermiyorum. Ama dedim ya, geçen gün “düğüm” dedi Müge. O günden beri düğümleri olan, düğümlenmiş ya da kendisinin attığı düğümlerin pençesinde sararıp solmuş, yaşam enerjisini yitirmiş bir kızı yazmak istiyorum. Yazmaktan kastım oturup dört başı mamur bir roman veya hikaye  ortaya çıkarmak değil, son derece sıradan da olsa anlatılmayı hak ettiğini düşündüğüm birinden dilim döndüğünce bahsetmek. Pencerenin kenarında oturuyormuşum da bu kızı görmüşüm, düşünceli, bezgin adımlarla ağır ağır önümden geçmiş gibi. Başını çevirip bana bakmamış ama onu izlediğimi dahası halinden anladığımı anlamış gibi. “Bir daha buradan ya geçerim ya geçmem, dünya hali, belli mi olur, sen beni şimdi yaz” demiş gibi.

Kızın bana benzeyen özellikleri var, ama ben değilim. Öyle zannedeceksiniz muhtemelen. Değilim diyorum, inanın. Bensem benim derim, insan düğümlerinden utanır mı?

Gözlerindeki düğümden başlamak gerekir. Başkalarının onda gördüğü cevheri o kendinde görmez, göremez. Yeteneklerini, becerilerini biri fazlaca methetse, ya kibarlık ettiğini ya da dalga geçtiğini düşünür.

Dudaklarındaki düğüm: Az güler kızımız, çok az. Bazen tebessüm eder. Neşeli görünmekten imtina eder, kendini gri bir tülle sarmış gibidir. Düşüncesi odur ki, neşeli görünürse, hayatından, sırtına yüklenenlerden ve eline tutuşturulanlardan memnun olduğu sanılır. Halbuki mutlu değildir, yaşadığı günden bir tat almaz, geleceğini bildiği günlerle ilgili iyimser gözlükler takmaz.

Boğazındaki düğüm en fenasıdır, her şeyi başı odur aslında. Söyleyemez. Aklından çok şeyler geçer ama gırtlağının boğumları arasında takılır kelimeler. Sessiz hırıltılara dönüşür. Aptal ve sığ olduğunu düşüneceklerini bilse de konuşmaz. Hayır, diyemez. Sınırlarını çizemez. Ufacık bir fikir beyanıyla alay konusu olduğu, fısıltıyla yaptığı en zayıf itirazın bile korkunç bir saygısızlık, acınası bir kıymetbilmezlik kılığına sokulduğu durumlar yaşamıştır bu kızcağız. Çareyi boğazını düğümlemekte bulmuştur. 

Tüm o yuttuğu kelimeler midesinde taşlaştığından belki, midesi de düğüm düğümdür. Bu düğümler onu kemirdikçe acıkır, acıktıkça yer. Yer, yer, yine kazınır midesi, yine yer… Belki de en çok göbeğinden ötürü bu kızı ben sanacaksınız. Yok, ben değilim. Evet, benim de göbeğim var, ama bu kız bambaşka biri. Sizin tanımadığınız, sadece benim penceremin önünden geçen biri. Ben size ne kadarını anlatırsam o kadarını bilebileceğiniz biri. 

Ayaklarına düğümlenmiş külçe külçe ağırlıklarla zor zar atar adımlarını. Depresyon dersiniz, kaygı bozukluğu dersiniz, hatta tiroid, B12, selenyum dersiniz. Doğrusunu o kız söylesin size. Neden öyle ağır ve isteksiz yürüdüğünü. Gideceği yerin, olduğu yerden daha iyi olacağına dair ne bir inancı ne de hayali vardır da ondan. Kendisini şu an içinde debelendiği hayatın çok daha zor, çok daha sert bir halinin beklediğini bilir. İçinden hiç gelmez ileriye doğru bir adım daha atmak ama zaman treni durmaz, aşağıya da atlayamaz. Ayaklarını sürüye sürüye penceremin önünden geçer düğümlü kız.