Önce :hayal kırıklığı
Tophane-i Amire'deki “Mimar Sinan ve Mimari Dehanın Şaheserleri” sergisi. O kadar metine dayalıydı ki, çıktığımda en az 50-60 sayfalık bir kitapçık okumuş kadar oldum. Seslendirmesini Can Gürzap'ın yaptığı audio guide ise "CD olsa ne güzel olurmuş " denecek kadar kaliteli ve yine uzun anlatımlı. Tabi konu koskoca Mimar Sinan olunca bu anlaşılabilir bir durum. Ama o zaman keşke gurur kaynağımız olacak dolu dolu bir belgesel film yapılaymış diye düşünüyor insan. Diğer memleketlere gittiğinde okuduğumuz ve dinlediğimiz , ilginç detaylarla dolu bu anlatımların çeviri kalitesinin üst düzey olması gerekiyor. Can Gürzap'ın sesinin bu sergiye çok şey kattığını hissettim, umarım ecnebi diyarlarda da bu hoşluğu yakalayabilirler. Sergi Mayıs sonuna kadar Tophane-i Amire'de.
İkinci duygumuz: şaşkınlık .
Ama şaşırma bir duygu mudur? Hiç bir şeye şaşırmayan adamların duygusuz olduğunu düşünüyorsanız, şaşırmak da bir duygudur o zaman pekala. Herneyse, sırf vakit geçirmek için girdiğim bir sergiden o kadar keyif aldım ki anlatamam. Camera Ottomana-Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğraf ve Modernite, 1840-1914 Sergisi'nden bahsediyorum. İstiklal Caddesi'nde Anamed binasında 19 Agustos'a kadar ziyaretçilerini bekliyor. Giriş ücretsiz. Çeşitli kaynaklardan tıp, altyapı, ulaşım, madencilik gibi çeşitli konulardaki fotoğraf albümleri taranmış. Devlet daireleri, maden ocakları, hastaneler gibi kurumların fotoğraflarının yanı sıra sokaktan manzaralar, suçlu fotoğrafları ve portreler de yer alıyor. Sergiye giderseniz özellikle Osmanlı Bankası çalışanlarının portre fotoğraflarına vakit ayırmanızı tavsiye ederim. Onları istediğiniz gibi sıralıyabiliyorsunuz; elinde şapkayla poz verenler , bastona dayananlar, kollarını önde bağlayanlar, eli cepteler... Hastane fotoğraflarında örneğin, karnından çıkarılan tümörün olduğu kavanozun yanında gururla poz veren yüzü kapalı kadınlar var. Yüz kapalı, tümör açıkta. Değişik bir mahrem anlayışı. Haa bir de 1912 yıllarından Galata Köprüsü fotoğrafları var. Eminönü'nde koca koca yelkenliler. Masal gibi. Bu sergiyi gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. Hele bir de fotoğrafçılıkta teknolojik gelişmelerin tarihi sürecine meraklıysanız o anlamda da çok şey bulacaksınız.
Üçüncü duygu: sorumluluk.
Benim vakitsizlikten ilgilenemeyeceğim ama duyurulması ve bilinmesi gereken bir etkinlik: Türkiye'nin ilk uluslararası edebiyat festivali, İTEF, İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali. Düzenlenecek etkinliklerde edebiyatseverler yerli ve yabancı birçok yazarın hayat ve edebiyat görüşünü kendilerinden dinleyebilecek. www.itef.com.tr adresinden programa bakabilirsiniz. Ben eğer uygun olsaydım 7 Mayıs Perşembe akşamı saat 21:00'deki "Oryantalizm Bildiğiniz Gibi Değil" etkinliğine gitmek isterdim. Oryantalizmi doğu mu batı mı icat etmiştir? Batı dünyası uçan halı ve sihirli lambasız bir doğu sanatına hazır mıdır? sorularına keyifli bir şekilde cevap aranacak.
8 Mayıs Cuma günü de birbirinden çekici konuların konuşulacağı etkinlikler var: Toplumun dışına itilmiş karakterlerin edebiyattaki yeri, romanlarda karakter bulan şehirler gibi...
Dördüncü ve son hissiyat: merak ( hem de en çocukçasından)
Şişli'de Saint-Michel Lisesi’nin sergi salonunda bugüne dek yayımlanan Can Çocuk kitaplarının kapaklarını ve iç sayfalarını süsleyen illüstrasyonlar sergilenecek. Son gün 17 Mayıs.
8 yaş doğum günümde partiyi bırakıp, yan odaya geçip hediye gelen kitapları okumaya başladığımı bilirim. Şimdi de bir hala ve bazı arkadaş çocukları için fahri teyze olma durumumdan dolayı Can Çocuk hala gözbebeğim. Hepsi bir yana, beni iyi bir kitapçıya bırakırsanız, vaktimin büyük bir bölümünü çocuk kitaplarının resimleri arasında kaybolarak geçirdiğimi görürsünüz. Bu konuda yalnız değilim ve bu serginin , tanıdığım bir kaç kişiyi belki de benden bile fazla heyecanlandırdığını tahmin ediyorum. Evet şekerim, akademik yoğunluğun biter bitmez ışınlanalım Saint Michel'e.
Havalar ısınıyor, otomatik pilota bağlayıp sabahtan fön çektirip, kırmızı oje sürdürüp caddeye, Nişantaşı'na , Cihangir'e, lüks bir AVM'ye akabilir, popüler bir kafede yıllanabilir, soğuk kahve veya limonata içip, etrafı kesebiliriz. O da zevkli, onu da yapalım. Ama günün sonunda yaptığımız faaliyetin bizi nasıl hissettirdiğini de kendimize bir soralım.
Ay ne çok yazmışım, okudunuz mu sonuna kadar? :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder