21 Şubat 2022 Pazartesi

Nereye de koydum montumu acaba?

 

Kaybettiğiniz somut bir şeyi yazın dedi hoca. Vallahi efsane bir hikayem var ama kaybetme konusuna mı girer unutmaya mı emin değilim. En büyük salaklıklarım all star listesine rahatça koyabilirim. Söz konusu obje, kendisinden bir daha haber alınamayan eşya: çok sevgili bir mont.
Kahramanımız bir orta boy bavul, bir sırt çantası ve bir adet büyükçe kol çantası ile havaalanına giriş yapar. Check in yapıp bavuldan kurtulur. Uçağının kalkmasına saatler vardır. Yolculuk Londra'yadır ve kızımızın içi kıpır kıpırdır. Keyfi çok yerindedir. Bir kafede oturur. Biraz kitap okur, biraz yazı yazar. Hesabı ödeyip uçağının kalkacağı kapıya yürürken yolda WC tabelası görür. Yaklaşık dört saat sürecek bir hava yolculuğuna boş bir mesaneyle başlamak gibisi yoktur. Kızımız çişini memlekette bırakır. Uçağa binip - her zamanki gibi koridor tarafında olan- koltuğuna oturur. Sırt çantasını yukarıdaki bölmeye, kitabını önündeki file göze yerleştirip cam tarafındaki koltuğa gelecek kişiyi merakla beklemeye başlar. Genç bir kadın gelir. Sorry morry diyerek yerini alır. Birazdan da uçak kalkışa geçer. Uçak burnu havaya dikili vaziyette, mavilikleri yara yara yükselirken kadın ortadaki boş koltuğa kucağında tutmakta olduğu mantosunu koyar. Manto mu? Hımm? Kızın gözleri mantoya takılır. Adeta dalar gider. O kadar uzun süre bakakalmıştır ki, cam kenarı komşusu "May I?" filan der. "Hayırdır, mantom sizi rahatsız mı etti?" demektedir aslında. Ve aslında olan şudur: Kızımız kendi yalnız ve güzel mantosunu düşünmektedir. Az önce terk ettikleri havaalanının tuvalet kabinlerinden birinin kapı arkasında asılı bırakılmış canım manto. Sırtı ürperir, gözleri dolar. Soğuk bir Ekim gününde Londra'ya indiklerinde  termometreler İstanbul’un on derece altını göstermektedir. Hayatında ilk kez İngiltere'de çevresindeki İngilizlerden daha az giyiniktir. Herkes mi pofuduk montlu, kürklü peluşlu olur, pes! Bavuluna kavuşmak da para etmez zira içindeki en kalın parça polar bir svetşörttür. Sarılır ona. Şehir merkezine gidecek otobüsün kalkmasını beklerken sırada tir tir titrer. Otobüs yolculuğu kırk dakika filan sürer. Üşümekten mi stresten mi bilinmez, midesi bulanır. İnmeden beş dakika önce elindeki boş poşete kusar. Bavulu, sırt çantası ve devasa kol çantası ile gördüğü ilk H&M'e girer ve çok güzel yeşil bir mont alır. Daha mağazadan çıkmadan kürklü kapşonunu kafasına geçirir. Memlekette bıraktığı montunu hiç unutmaz. İki hafta sonra aynı havaalanına döndüğünde kayıp eşya bürolarına sorar soruşturur ama bir sonuç alamaz. Mont kim bilir kimin eline geçmiştir, hatta kim bilir hangi ülkededir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder