9 Ekim 2024 Çarşamba

Doktor Hanım

 Sabah dokuzda doktor randevum vardı. Düzenli kullandığım bazı ilaçlarla ilgili bir rapor işi. Beşiktaş'ta her zaman gittiğim devlet hastanesinde daha önce denk gelmediğim bir dahiliyeciye görüneceğim. Alışık olduğumuz ana binada değil de arkadaki ek hizmet binasında hizmet verdiğini öğrendim doktor hanımın. Yaklaşık kırk beş dakika vardı binaya intikal ettiğimde. ( Randevuya kırk beş dakika önce gitmek nedir yahu? Gittikçe emekli yaşlı teyze kafası yükleniyor bünyeye.) 


Doktor enteresan bir tip çıkıyor. Kendi kendine konuşuyor sinirleniyor falan. Beni görebileceği bir noktada bekleme sandalyesindeyim. Kapısı açık. Randevuya erken geldiğimi bildiğim için edebimle oturuyorum. Bana ayıracağı vakte daha var. Şu an onun kendi özel vakti, müdahale ediyormuş gibi olmayayım diye göz teması bile kurmuyorum. Fakat kadın bayağı bayağı  söyleniyor. Bu odaya hatta bu binaya yeni geçirmişler galiba. Arada çıkıp bir yerlerden karton bardakta çay alıp geliyor. Yan odada bağıra çağıra konuşan temizlik görevlisi kadınlar ve fizik tedavicilere sinir oluyor sanırım. Kadınlardan biri dün gece salonda televizyon karşısında uyuyup kalışını, kocasının onu yerine yatsın diye uyandırışını ve bir daha uyuyamayışını sadece odadakilere değil kattaki herkese anlatıyor adeta. Bunun böylesini bırakacaksın salonda orası burası tutula tutula uyusun sabaha kadar. 

Benim doktor masasında oturuyor. Yine bir şeyler konuşuyor. Biraz tırsıyorum aslında, çekiniyorum yanlış bir şey yapmaktan. Kadın arada benden yana da bakarak söyleniyor. Belli belirsiz başımla tasdikliyorum. Mona Lisa gibi ne idüğü belirsiz bir ifadeyle gülümsüyorum gibi ama rahatsız olacaksa doktor hanım, yok yok gülümsemiyorumdur da belki... Kazasız belasız halletsem şu rapor işini diye geçiriyorum içimden. 

Adımı soruyor söylüyorum. "Sizin randevuya daha çok var, bekleyeceksiniz"diyor. "Evet" diyorum "tamam".  Yine çıkıyor su alıp dönüyor. Çok geçmeden beni çağırıyor. Nasıl salaklaşmışsam üzerime alınmakta tereddüt ediyorum, oysa tek bekleyen benim. "Ben mi" diyorum "bana mı seslendiniz". Kadın, mallığım karşısında haklı bir agresyon yükleniyor. "Sıçtık" diyorum içimden. Buraya kadar iyi gidiyordum oysa. Ağzımı açtığımda batırdım. 

Sonunda oturuyoruz karşılıklı. "Ben şu şu ilaçlarımın raporlarını yenilemek için geldim doktor hanım" diyorum. "Ne güzel gözleriniz var maşallah" diye cevap veriyor.. (Haydaaa ?!?)

-  Teşekkür ederim...

Bilgisayarda bir şeyler yapıyor. Benimle ilgili olduğundan emin olamıyorum. İlaçların adını bir kez daha soruyor. Printer çalışıyor. Raporu hazırlamış meğer. Arkamdaki dolaptan kaşe alması gerekiyor. Odanın küçüklüğünü, dolabın yerinin saçmalığını falan dile getiriyor. "Prenses bir kalkabilir misin arkandaki dolaptan kaşeyi alacağım" diyor. Prenses mi? Ehe hehe... Mona Lisa ifademi bozmuyorum. Raporumu alıyorum. "Size eşlik edeyim" diyor. Koridora çıkıyoruz.  Merdivenlere yöneliyorum asansörü beklemek iyi bir fikir gibi görünmüyor. "İyi günler bahtınız açık olsun" diyor arkamdan. Ne tepki vereceğimi bilemiyorum, 'sizin de"  diye kekeliyorum. "Benim bahtımın kılları ağarmış artık" diyor. Ağzımı açıp kapatıyorum ama tek kelime çıkmıyor. Harf bile çıkaramıyorum. Sözün bittiği yer tam olarak orasıymış anlıyorum. Çevik bir hareketle arkasını dönüyor. Yüksek desibelli kadın seslerinin geldiği iki lafın belinin umarsızca kırıldığı odanın önünden geçiyor kafası öne eğik. Yalnızlığı, tuhaflığı, ayrıksılığı, kendi bokuyla kavga eder hali içime batıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder