6 Mayıs 2015 Çarşamba

Mozaik Pasta


Malesef bu yazımda sizlerle dün sabah yaşadığım şaşkınlık ve kızgınlığı paylaşacağım. Dünya’nın ikinci büyük mozaik sergileme alanı olmakla övünen yeni Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki mozaiklerin, yeni müzeye taşınma sırasında bir restorasyon skandalına kurban gittiği ortaya çıkmış. Mozaiklerin son halini görseniz, şaka zannedip güler, olmadığını anlayınca çömelip ağlarsınız. Şu, dünyanın en büyüğü olma hayalimizi biraz kenara koyup, dünyanın tarihine ve kültürüne en az zarar verenleri arasına girmeye gayret etsek nasıl olur acaba? Müze inşa edip hava atmaya harcadığımız enerjinin bir miktarını da tarihi eserlerin nasıl taşınacağı, bakılıp, korunacağı, gerektiğinde tamir veya restorasyondan kimler tarafından geçirileceği gibi sıkıcı konulara ayırsak ,herhalde böyle Zaytung haberi gibi rezaletlerle karşılazmazdık. 

Eski mozaik müzesini sık sık ziyaret eden birinin anlattıklarına bakılırsa, adamlar orda da bir salondan diğerine mozaik taşırken bir parçasını ellerinden düşürüp paramparça etmiş. Bu ilk değil yani, tarihi eserlerin 20 metre bile öteye götürülmesinin bir buzdolabı veya fotokopi makinası taşımaktan daha fazla özen ve denetim gerektirdiğini o zaman da bilmiyorlarmış. 

Lafı , "oysa bakın, yurtdışında böyle mi" ukalalığına getirmek istemiyorum ama, geçen ay film festivali kapsamında izlediğim bir filmden bahsetmeden de geçemeyeceğim. Ulusal Müze/ National Gallery diye bir belgesel filmdi. Londra'daki meşhur müzenin idaresi, sergilere karar verilmesi, sergilenecek tabloların hangi salonlarda hangi duvarlarda yer alacağı, hangi resmin kiminle yanyana asılacağı gibi konuları ele alan bir filmdi. Tablolar asıldıktan sonra da ciddi bir teknik ekip geliyor ve aydınlatmada gerekli düzenlemeleri yapıyordu . Tabloların temizliği ve bakımı laboratuara benzer atölyelerde , diş fırçası reklamlarından aşina olduğumuz ciddi , yaptığı işin sorumluluğunun farkında bilim insanları tarafından yapılıyordu. Sık sık da daha ciddi ve daha yaşlı ,bazıları papyonlu birileri tarafından kontrol ediliyorlardı. Ara sıra da öğrenci grupları ve stajyerler maksimum beş kişilik gruplar halinde atölyeye misafir oluyor, oranın havasını soluyor, sahip olmanın değil esas olanın korumak olduğu bilincine bizzat orada bulunarak varıyorlardı. 

Ne yazık ki Hatay'daki mahfolan mozaiklerin eski haline getirilebileceğini düşünmüyorum. Keşke bu tarz rezaletlerin bu sonuncusu olsun diye umabilsek. Tarihi eserleri yapacakları en büyük, en uzun, en çılgın projelere engel olarak görüp canı sıkılan, "çanak çömlek" patlatan birileri başımızdayken zor. Zira imam ne yaparsa cemaat ne eder biliyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder