Bir kolyeyle başlar herşey.
Biraz iddialı bir parçadır,
ama dolapta giyilmeyi bekleyen kahverengi bluzunuzla hoş bir kombin
yaratacağınızdan emin bir şekilde kolyeyi alır eve gelirsiniz. Daha montunuzu
üzerinizden çıkarmadan hemen gider kahverengi bluzu askısından alıp yatağın
üzerine koyar, yeni kolyenizi özenle yerleştirirsiniz. Bluzun
kahverengisi hatırladığınızdan daha bir bordoya çalıyordur , “kahve değil de
daha çok mürdüm müymüş bunun rengi”
derken bulursunuz kendinizi. Hevesle giyinip, kolyeyi takarsınız. Aynanın
karşısında, kolyenin boyunun o yaka modeline uygun olmadığını acı içinde
tespit edersiniz.Uygun yakada ve uygun renk tonunda bluz arayışınız başlar. Bir
gün bir yerde bulursunuz. Eve gelir iki parçayı nihayet birleştirirsiniz.
İyidir hoştur ama yeni bluzun boyu biraz uzundur. Altına tayt giyseniz daha şık
olacaktır. E tabi, bildiniz, uygun renkte bir tayt gerekir. Siz taytı da alana
kadar havalar ısınır,bu sefer de kışlık
bluzla sıcaklarsınız. Kolye takı kutusunun derinliklerinde can sıkıntısından
patlar. Bir akşam dışarı çıkarsınız aynı kolyeyi bir arkadaşınızın düz beyaz
bir tshirt üzerine taktığına ve ne kadar
da “çabasız bir şıklık” sergilediğine
tanık olursunuz. Kolyeyi yaz
tatilinde, arkadaşınızla pişti olmayacağınızdan emin, ince askılı
elbisenizle takmaya karar verirsiniz.
Bodrum’daki ilk gecenin sonunda kırmızı burnunuzun ve iddialı kolyenizin göz
aldığı selfie’lerinizi gururla paylaşırsınız.
Bazılarına eziyet gibi görünse
de, çoğumuz tüm bunlara seve seve katlanırız, takıcılardan tukuculardan çıkmak
bilmeyiz. …
Bu yazıyı Mart 2014’te yazmışım. O zaman da bu kadar çok” tarz mıyım, neyim” programları var mıydı televizyonlarda
hatırlamıyorum. Veya metrekareye düşen moda bloggerı bu seviyede miydi?
Biz kadınların giyim, kuşam, güzellik, gençlik zaaflarımızdan faydalanan o
kadar çok akıllı var ki. Girmişiz bir kere bu çarka, içerde kalmamız için psikolojimizle oynuyorlar, ses etmiyoruz. “Kim Korkar Hain 40’tan” diye bir kitap
okuyorum. Kitap yazmanın nasıl bir emek işi olduğunu az çok biliyorum. Geceni
gündüzünü bilmeden, sağlığından ve sevdiklerinden feragat ederek yazılıyor o
satırlar. Bu sebeple bu okuduğum ürüne kitap değil “copy-paste çalışması”
dersem umarım “yazar” hanımı çok üzmüş olmam. Bu “kitap” , dört bilemedin beş
kadın dergisi karıştırarak , sayfa sayısı artsın diye araya “Kleopatra’nın
güzellik sırları” gibi kel alaka bölümler ekleyerek kotarılmış nadide bir eser J Ama gördüğünüz gibi, okuyorum ve yazar hanıma son bir
hafta içinde iki ayrı televizyon programında denk geldim. Dedim ya, birileri
zaaflarımızdan faydalanıyor J
Beğenilmek, kabul görmek çok güzel. Hayat bundan ibaret değil elbet, ama üzerimizde
hissettiğimiz hayranlık dolu bakışlar enerjimizi anında yükseltiyor, bu bir
gerçek. O yüzden, hep o tatlı “beğenilme sarhoşluğu kafasını” yaşamak istiyoruz.
Hatırlamamız gereken, bunun bir oyun olduğu. Unutmayın, yanlış çanta- ayakkabı kombini
yaparsak ölmeyiz.Tırnak boyumuz bu senenin kabul gören milimetrik kriterleri
dışında kalırsa hayatın sonu değil J