10 Ağustos 2015 Pazartesi

Beyoğlu'nda Bir Pazar Sabahı

Sıcağın ve nemin tavan yaptığı günlerden geçiyoruz. Sırf şu yeni defterim ve kitabımın hatrına, onların kanıma pompaladığı yazma ve okuma arzusuyla Pazar sabahı attım kendimi evden dışarı. Sevenlerim bana hep güzel defterler  hediye ediyor. İşte şimdi onlardan birinin ilk sayfalarına karalıyorum bu satırları. Kırmızı deri kapaklı, çizgisiz, ağırbaşlı bir defter. Hediye eden gibi sakin, sade ve sırdaş.


Sabah 9'da İstiklal Caddesi'ndeydim. Yüzüme çarpan sabah serinliği bok ve kusmuk kokuyordu malesef. Beyoğlu akşamdan kalmaydı. Üzerindekilerle uyumuş, ter ve dandik parfüm kokan güzel bir kadın gibiydi İstiklal Caddesi. İlk kahvesini içene kadar kimseyle selamlaşmayan ,  telefonu şarja takıp hemen ardından ilk sigarayı yakan çatal sesli , kısa tırnakları kırmızı ojeli kadın.

Galatasaray'daki Yapı Kredi binasının birkaç sene sürecek bir tadilata girdiğini , o yüzden Ara kafenin açık alanına oturmanın mümkün olmayacağını biliyordum ama yine de gittim. Zira ben zaten bölgenin ruh hastası kedileri yüzünden hep içerde otururdum. Duvarlardaki siyah beyaz fotoğraflara bakmaya yüz yıldır doymadım. Amma velakin , Ara kafenin ne içi ne dışı kalmıştı. Dört kuru  duvar  ve iki adam, şantiye ortamı, arka fonda seviyesiz amele şakalaşmaları karşıladı beni. Şaşkınlığım geçince adamlara "n'ooluyor burda" diyebildim. Tatilden dönüp hayta oğlunun evde parti vermekte olduğunu gören kısa kollu gömlek giyen  baba gibi. Yan taraf tadilattayken biz de işimizi halledelim demişler. Tabi ki yine kafe olacakmış. Evet fotoğraflar asılacakmış yine. Eylül sonunu bulurmuş açılmaları. Kafama birşey düşmeden, aç susuz Tünel'e doğru yürümeye devam ettim. Aklıma Ravouna Otel'in kafesi geldi. Caddede artmaya başlayan Arap nüfusu sinirimi bozuyordu. Kendimi acilen biryerlere atıp bir çay kahve içmeliydim.


Ravouna'ya  yollanırken beklentilerimi bu derece düşürmeme hiç gerek yokmuş aslında.  Ne çok küçük ne de çok büyük, gayet kaliteli malzemelerle ve özenle hazırlanmış bir kahvaltı tabağı geldi masama. Taze kekik ve zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş Çengelköy salatalıkları, bal, kaymak, vs. Karnım tok, sırtım pek, kahvem ve suyum elimin altında, otelin interneti emrime amade vaziyette yaklaşık 2 saat geçirdim orada. İstiklal Caddesi'ni izledim. Kitabımı okudum.



Elimde "Duygusal Yolculuk" diye bir kitap var. Yazarı Laurence Sterne. Gazetenin kitap ekinde Doğan Hızlan pek bir methettiği için ve kitabın adında "yolculuk" olduğu için başladım okumaya. Kitabın kahramanı olan gezgin adam 1760'lı yıllarda Fransa ve İtalya'yı gezintiye çıkıyor. Şöyle diyor  bir yerde: " Yüreği her şeye açık olan kişi şu kısacık ömür parçası içinde ne çok macera yaşayabilir! Görmeye gözü varsa eğer, hayat yolunda ilerlerken zamanın ve tesadüflerin ona her an sunduklarından yararlanabilir."

2 yorum:

  1. Ucuz parfumlu Beyoglu yosmasi, oglunun partisini basan kisa kollu tatildonusu babasi; bu karakterler, oyku kahramanlarin olsalar ya

    YanıtlaSil