Selam,
Şimdiden beni heyecanlandıran iki film duyumu aldım. İlki bir Tim Burton filmi. "Big Blue Eyes" . Hanımının yaptığı koca gözlü ,küçük kız tablolarını ben yaptım diye lanse edip satan ve çok para kazanan bir üç kağıtçı adamla doğal olarak arıza çıkaran ressam karısını anlatan bir hikaye. Valla tablolar da şirin mi sinir bozucu mu tam bilemedim. Sınırdalar. Amy Adams, Walter Keane, Christoph Waltz oynuyor. Kimdi bunlar diyenler Google'lasın. Yaa... Onlar işte. Boşa konuşmuyoruz heralde :)
" Allahım inşallah bilet bulurum" dediğim ikinci film bir animasyon filmi " The Tale Princess of Kaguya" Bir çok eleştirmen gerçek bir sanat eseri olduğunu düşünüyor. Sırf elle çizilmiş ve sulu boyayla renklendirilmiş. Bir adamla kadın ormanda bir bebek buluyor ve onu bakıp büyütmeye karar veriyor ama meğer bebek sihirliymiş ... Filmin yönetmeni birçoğumuzun beynine kazınmış meşhur animasyon "Heidi"yi yapan adammış. Bir filmin Heidi ile bağlantısı varsa koşa koşa gidilmez mi o filme?
Heidi demişken Alpler ve kar üzerinden konuyu İstanbul'daki kara getirsem hakkımda ne düşünürsünüz? O değil de, bu şehirde karda fotoğraf çekmek isteyen üşüsün ama üşenmesin ve Yıldız Parkı'na gitsin bence. Köprü, ağaçlar, demir parmaklıklar müthiş fotojenik oluyor.Üzerinde gezilmemiş, kirlenmemiş pofuduk pofuduk karlarda yatmak yuvarlanmak gibisi de yok ayrıca.
1985'teki efsane uzunluktaki kar tatilinde Yıldız Parkı'nda değil ama evimizin önünde yuvarlanmış, belimize kadar kar yığınlarının içinde saatlerce zıplamıştık. Gözlüklü çocuklar için bu tarz faaliyetler ekstra sorunludur. Zira anneniz sizi öyle bir sarıp sarmalayıp göndermiştir ki dışarı, ilk beş dakikanın sonunda kendi ağzınızdan çıkan buharla gözlükleriniz buğulanır. Ben de yoğun zıplama programımın olduğu bir gün, çareyi gözlükleri çıkarıp mantomun cebine koymakta bulmuştum. Ayak basılmadık bir avuç bile kar kalmadığından emin olunca evlere dağılmıştık. Evin kapısında ceplerimin de tıpkı bakışlarım gibi boş olduğunu farketmiştim.
"Anne, ben gözlüklerimi cebime koymuştum oynarken. Düşürmüşüm"
"Aferin"
Annem elime bir oklava tutuşturup beni karlar ülkesine geri göndermişti. Camdan benim etrafı eşelediğimi gören arkadaşım Mesude de biraz sonra elinde oklavayla bana katılmıştı.
Biz iki tipitoş o gün kara doymuş, gözlüğü de sapasağlam bulmuştuk.
Yani , "elde yufka mı açılıyor ayol, ne oklavası" demeyin. Evde bir tane bulundurun. Karda kışta ,kurda kuşa yem olmayın.
Tim Burton filmini çook merak ettim.
YanıtlaSilİlk lens taktığım yıllarda habire kaybedip umutsuzca onların peşine düştüğüm günler aklıma geldi, kumsalda sokakta,evde, heryerde......
YanıtlaSil