Karaköy'de Dandin Bakery diye bir yerde hurmalı kek yiyor ve filtre kahvemi yudumluyorum. Tuvaletteki yaseminli Rebul kolonyasının üzerimdeki tazeleyici etkisi devam ediyor. Önümdeki masaya biri sarışın diğeri esmer iki yabancı çocuk oturdu. Turist gibi gözükmüyorlar, her ikisi de laptoplarını açtı , kendi aralarında da İngilizce konuşuyorlar. Amerikalı olduklarını düşünmüyorum. Evet, evet turist değiller. İşsel birşeyler konuşuyorlar. İki gün sonra sunum varmış. Hadi hayırlısı gençler.
Çaprazımda tek başına oturan da yabancı. Ayakkabılarını çıkardı. Bir sürü kartpostal yazdı ve pullarını yapıştırdı. Gölgede olmasına rağmen güneş gözlüklerini hiç çıkarmadı. Soğuk kahvesini ve pul yalama işini bitirince ayakkabılarını giyip gitti. Kalktığı masaya iki kız yerleşti. Bu sefer de kızlardan biri parmak arası terliğini ayağının ucunda sallamaya başladı. O masada insanları çıplak ayak olmaya teşvik eden bir durum var galiba.
Buraya gelmeden önce Beşiktaş Akaretler'de Minoa'daydım. Harika bir kitapçı. Hiç aklımda yokken "sebzelerin efsanevi tarihi" diye bir kitap alıp çıktım. Şöyle diyor kitapta: sebzeler hep anne ihtarlarında ya da tıbbi tedbirlerde karşımıza çıkar. Dolayısıyla zevkin tarafında değil yararın tarafında, gastronominin tarafında değil diyetin tarafında, çocuksu oburluğun değil, yetişkin akıl yürütmenin tarafında ortaya çıkar. "
Ben böyle entel kuntel kitaplara bakarken yirmili yaşlarda marka tshirt ve spor ayakkabı giyen iki delikanlı limonata içmek üzere Minoa'nın kafesine oturdu. Önce bir tanesi nasıl yattığı yerden, işyerine gitmeyip yalandan staj yaptığını anlattı. Sonra diğeri " benim bir ara bir hatun yapmam lazım" dedi. On dakikalık bu samimi sohbetin ardından her ikisi de akıllı telefonlarının renkli koridorlarında kayboldular.
Evde don paça takıldığım günlerde oflaya puflaya TV seyrederken Ramazan'da programların kısır döngüye girdiğini gördüm. Herkes deli gibi tatlı, börek, hamurişi tarifi veriyor bir yandan da Ramazan'da ağır yemeyin diyen doktorlarla saat dolduruyorlar. Yüzüme karşı git diyorsun ama, sanki gözlerin kal der gibi gibi.
Her çıkışın inişi olduğu gibi bu serin ve sakin modun da bir dönüşü var elbet. Sıcak, kalabalık ve aromatik bir yolculuk beni bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder