Çarşıdaki Starbucks’ın sokağından yukarı çıkıp kilisenin hemen karşısında başımı yukarı kaldırdım ve Montag'ın harika balkonunu gördüm. Sokağa ve ufak meydana hakim bir konumdaydı. Ellerinde poşetlerle sağa sola koşturan insanları, yağmura aldırmadan neşeyle bilet satan piyangocuyu yukarıdan seyretmek pek keyifliydi.
Kafenin girişini bulmak zor olmadı. Ufak telefoncu dükkanının yanındaki kapıdan girip merdivenleri tırmanıyorsunuz. Yukarı çıktığımda İstanbul'da gördüğüm en iyi kafe dekorasyonlarından biriyle karşılaştım. Çok fotojenik bir mekan. Duyunca şaşırmadığımız bir detay: kafe sahibinin eşinin iç mimar olması. Buraya gelip de Instagram'da resim paylaşmadan durabilen çok azdır. Siz de gidin, siz de paylaşın. Herkesin filtresi kendine.
Duvardaki büyük resme dikkat. Minik çekiç darbeleriyle duvara oyulmuş bir Audrey Hepburn. Hemen yanındaki yazı çok manidar: "One coffee doesn’t make us friends. Maybe two.” Arkadaşa vakit ayırmak, o kahvenin eşliğinde edilen sohbetin değerini bilmek önemli.
Üçüncü dalga kahvecilerde olmazsa olmaz cam alet edevatlar, uzun ham tahta masa, kahve çuvalları ve tezgahın arkasında kara tahta da tamam.
Kahve harika, kahvemi hazırlayan genç bayan son derece ciciydi. Meğer güzel güzel kekler tatlılar yapan gastronomi öğrencisi bir arkadaşları varmış ama sınavları yüzünden o hafta bal kabaklı kekten mahrum bırakmış bizi.
Kadıköy'de daha çok Moda taraflarında birbirinden güzel yerler açıldığını hep duyuyorum. Oraları hayalimde bizim Avrupa yakasının Karaköy'ü gibi canlandırıyorum. Fakat dediğim gibi Kadıköy yolumun sık geçtiği bir semt değil. Yine de hissediyorum ki yazı yazmak, balkondan bakınmak, damak tadıma uygun nefis bir flatwhite içmek ve dönüşte Ali Muhittin Hacı Bekir'den tarçınlı akide almak için Beşiktaş'tan sık sık atlayacağım o vapura.
Kadıköy'ün o bitmez tükenmez karmaşası içinde harika bir cafe gibi görünüyor, mutlaka gideceğim.......
YanıtlaSil