21 Ekim 2022 Cuma

Sungurlu

 

Bazen hep aynı şeyleri yazıyormuşum gibime geliyor. Halbuki herkesin başına her gün gelmeyen bir şey anlatayım istiyorum size. Aklıma seneler önce Çorum Sungurlu’ya yaptığım kısacık seyahat geliyor. Sungurlu’da askerliğini yapmakta olan kuzeni kardeşimle ziyarete gitmiştik. Mevsim kıştı. Geceyi otobüste geçirip sabah karanlığında ayak bastığımız canım karasal iklim, İstanbul’un mis gibi ılık kışını bırakıp bir yemek, bir çay ve kafası tıraşlı bir adet kuzen için niye buralara geldiğimizi sorgulatmıştı bana. Çorum’la Sungurlu arası bir yerde bir karakoldaydı kuzen. Karanlığa, soğuğa, askeri kıyafetlerine rağmen anladık nöbetçinin o olduğunu. O gülüşü kim tanımaz? Kuzen İstanbul’dan kim gelse sevinecek modda olduğu için bizim gidişimize de epey duygulandı.

Neyse işte, bir iki saat bekledik paşanın çarşı izninin başlama saatini. Anadolu’da kış sabahı açık alanda birilerini kırk beş dakikadan fazla beklemek, başka bambaşka bir şey. Bekleyen de beklenen de bunu sorgulamalı bence. Bu kadar sevgiyi kaldırabilecek miyiz?

Kuzen de geldi. Otobandan sallana sallana karşıya geçtik ve Çorum yönüne giden araçlara otostop çekmeye başladık. “Araçlar” lafı da içinde cahil bir iyimserlik barındırıyor tabi. “lar” çoğul ekini de bol keseden kullanabiliyoruz bazen.

Bu arada üçümüz de astronotla Eskimo arası bir kılık kıyafet içindeyiz. Ağız burun full kapalı. Ben başımı çeviremiyorum. Sağa sola bütün gövdemle dönüyorum. Öyle bir vaziyet. İki tane şehirler arası otobüs yanımızdan ziyuvv gibi bir ses çıkararak geçti. Sanki içindeki herkes ip askılı atletleri ve ellerindeki buzlu bira bardaklarıyla bize bakıp güldüler.  Bilmiyorum, bana öyle geldi.

Sonra bir araç durdu. Bir tır! Tır durdu arkadaşlar! Tıra bindiniz mi hiç? Çok zor. Bayağı bir merdiven çıkıyorsunuz. Şoföre yakın tarafa kardeşim oturdu. Ben ondan sonra bindim. Zaten kuzenim arkadan azıcık desteklemese tırın içine kendimi zor atardım. Kuzen de kardeşim ve benim arkamıza oturdu. Çok acayip. Arka koltuk diye bir şey yok ama oraya bir yere oturdu ve püsküllü saten bir perdenin arasından kafasını çıkarıp ortama dahil oldu. Yol çok uzun değildi ama şoförün Rusya’ya mal taşıdığını, A ve B noktalarının her birinde bir “karısı” olduğunu dinleyecek kadar vaktimiz oldu. Şoför benim erkek olmadığımı anlamadı ve muhabbetini o rahatlıkta etti. Fotoğraflar, boncuklar, oradan buradan sarkan süsler, yerden iki metre yukarıda yapılan bir kara yolculuğu…

Çorum’la ilgili maalesef çok bir şey hatırlamıyorum. Normalde bir sürü fotoğraf çekmiş olmam lazım ama eldivenlerimi hiç çıkarmamışım tahminen. Oranın en yüksek binasının (bir oteldi, evet) tepesinde bir lokantaya gittik. Yedik içtik. Güldük ettik.

Tam bunları yazarken kuzen aradı alakasız bir şey sordu. Ben de ona yazmakta olduğum edebi eserden bahsettim. “Vay be on iki yıldır tıra binmiyoruz” filan diye güldük. Biz hala bu seviyede espriler yapıp gülüyoruz işte, yazık. Sonra kuzen biraz ciddi biraz tırsak bir tonda “yalnız benim çarşı iznimde Sungurlu ilçe sınırlarının dışına çıkıp Çorum’a gitmem yasaktı” dedi.  Askerliğini yakmıyoruzdur inşallah kuzen. Hanımı çocuğu evde bıraktırıp koştururlar mı seni yine yaylalar yaylalar? Bir dahaki sefere vatani görevin maki bitki örtülü bir yerlere denk gelir inşallah.

Bu da böyle bir anımdır. Arz ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder