Beşiktaş'ta estetik kaygılardan uzak, herhangi bir tarihi veya turistik özelliği bulunmayan, plânsız yapılaşma öğeleriyle bezeli bir mahallede oturuyorum. Karşımızdaki apartmanı otele dönüştürdüklerinde annemin en büyük endişesi balkona donla çıkacak turistlerdi. Korkulan oldu ve sezonun ilk donlusuyla dün müşerref olduk.
Turist kafası çok enteresan. Yukarıda tasvir ettiğim mahalle arasında konaklayan genc ,balkonda şakır şukur selfielerini çekti sabah sabah. Arkasında pimapenli pencereleri, çanak antenleri ve klima borularıyla meşhur Beşiktaş apartmanları.
Bolca alışveriş yapmış sanırım. Arada bir içeri girip, farklı bir tshirt ve şapkayla çıkıyordu selfie noktasına.
Bolca alışveriş yapmış sanırım. Arada bir içeri girip, farklı bir tshirt ve şapkayla çıkıyordu selfie noktasına.
Bundan birkaç hafta önce de yakınımızdaki hastanede saç ekimi yaptıran iki adam kalmıştı bu odada.
Ama en eğlencelisi 4-5 yaşlarında iki kızı olan bir Arap çiftti. Kızlar ayaklarında palet gibi duran havlu otel terlikleriyle dolaşıyorlardı sokakta.
Otelle ilgili en ilginç günlerden biri, en üst kattaki ucundan azıcık boğaz gören süit odalar için sipariş ettikleri yuvarlak yatakların geldiği gündü. Giriş kapısını sökmek zorunda kalmışlardı.
Paris'te üç yıldzlı bir otelin çatı katı odasında kalmıştım. Banyo, çatının en eğik noktasındaydı ve duşu kullanmak için Çinli jimnastikçiler kadar esnek olmanız gerekiyordu.
Prag'daki otelin kahvaltı salonunda kek maşasıyla ekmek aldığım için neredeyse ülkeler arası kriz çıkacaktı. Hey dostum, sorun istemiyorum anlaşıldı mı. Şimdi o elindeki peçeteye sarılı elmayı yavaşça masanın üzerine bırak.
Prag'daki otelin kahvaltı salonunda kek maşasıyla ekmek aldığım için neredeyse ülkeler arası kriz çıkacaktı. Hey dostum, sorun istemiyorum anlaşıldı mı. Şimdi o elindeki peçeteye sarılı elmayı yavaşça masanın üzerine bırak.
Bir keresinde İstanbul'daki havalimanı loungelarından birinde yine böyle peçeteye sardığım iki armudu önce Dalaman'a ordan Kaş'a götürmüştüm. Üç günlük tatilin sonunda armutlar ve ben başladığımız noktadaydık. Rengi değişen ve güneş kremi kokan bu gezente meyveleri sıkışan trafikte havaalanından eve ulaşmaya çalışırken Havaş otobüsünde yemiştim.
Seferi olma ruh hâli çok acayip. Seyyahlık insana bir larjlık katıyor. Donla balkona çıkıyorsun, kahvaltı açık büfesinden peçete içine arakladıklarınla öğle yemeğini halletmeyi ayıp görmüyorsun, sandalet içine çorap giyiyorsun, makyajsız dolaşıyorsun. Bu görgüsüz, gamsız günler de yanına kar kalıyor. Tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder