Yanlış kararlarım ve bunlara bağlı olarak yaşadığım hayal kırıklıklarım oldu bugün. Durun sırasıyla anlatayım.
Öncelikle, görmemiş biri olduğum iyice belli oldu. Fortnum & Mason Mağazası'nda çay, reçel, tabak, çanak ve parfüm şişelerinin fotoğraflarını çekerek iki saat geçirdim.
En ucuzu 400 pound olan ( Ascot at yarışlarında Royal teyzelerin taktığı) şapkalardan denedim. Tester el kremlerinden sürdüm, parfüm kokladım. Sonunda açlığım aklıma geldi. Altı pounda 300 gram kinoalı minoalı kısır gibi ama değil bir salata aldım. Yemeğimi yiyebilmek için bir bank, duvar üstü, ağaç altı aramaya koyuldum. F&M'dan çıkıp 100 metre yürüyünce adını not etmediğim bir kilisenin bahçesinde yemek standları gördüm. Japon, Lübnan, Peru, Arjantin, Fransız ve İtalyan mutfaklarından elde yenebilecek tarzda yemekler satıyorlardı. İnsanlar kağıt tabaklarda paella, falafel, suşi, krep yiyordu. İşte ilk hatam. Fortnum & Mason'dan kısır alacağıma buradan pis pis şeyler alıp yiyebilirdim. Hem kiliseye de bir yardımım dokunurdu. Tanrı bizi korusun.
En ucuzu 400 pound olan ( Ascot at yarışlarında Royal teyzelerin taktığı) şapkalardan denedim. Tester el kremlerinden sürdüm, parfüm kokladım. Sonunda açlığım aklıma geldi. Altı pounda 300 gram kinoalı minoalı kısır gibi ama değil bir salata aldım. Yemeğimi yiyebilmek için bir bank, duvar üstü, ağaç altı aramaya koyuldum. F&M'dan çıkıp 100 metre yürüyünce adını not etmediğim bir kilisenin bahçesinde yemek standları gördüm. Japon, Lübnan, Peru, Arjantin, Fransız ve İtalyan mutfaklarından elde yenebilecek tarzda yemekler satıyorlardı. İnsanlar kağıt tabaklarda paella, falafel, suşi, krep yiyordu. İşte ilk hatam. Fortnum & Mason'dan kısır alacağıma buradan pis pis şeyler alıp yiyebilirdim. Hem kiliseye de bir yardımım dokunurdu. Tanrı bizi korusun.
Hata 2: Kahveyi Soho'da Bar Italia'da içme konusundaki ısrarım. Neymiş efendim, 1949'dan beri açıkmış. Tam bir hayal kırıklığıydı. Üstelik orayı ararken karşıma Departmen Of Coffee (Londra'nın iyi kahvecilerinden biri) çıktı ve ben yüz vermedim. Bar Italia'da menüde 5 tane kahve vardı. Bir cortado bile yoktu. Yan masada iki Türk küfürlü küfürlü sohbet ediyordu. Söylediğim sütlü kahveyi alel acele içtim ve kaçtım. Daha da gelmem buraya. Kimse benim sabrımı sınamasın.
Hata 3: The Photographers Gallery takıntım. Her Londra seyahatimde gelirim. Dünyada sadece fotoğraf sergilemek üzere kurulan ilk galeri. Bu aralar iki sergi var ve şansıma daha çok ilgilendiğim serginin olduğu katlar bugün kapalı. Gelmişken " The Chinese Photobook" isimli diğer sergiyi gezdim ama canım çok sıkıldı. Allah günah yazmasın ama giyinikken hayrını görmediğimiz Çinlilerin çıplak halleri beni hepten hayattan soğuttu. Bu cümleye ayıp diyen, gitsin beni kabahatimle başbaşa bıraksın.
Carnaby Street kafa dağıtmaya birebir. Tasarım mağazalar ve tasarım insanlarla dolu. Mekanın şıklığından, gizeminden ve merakımdan " The Great Frog" diye bir dükkana girdim örneğin. Metalcilerin taktığı çok acayip takılar satıyorlar ama aklınıza İstiklal Caddesi filan gelmesin. Çok exclusive şeyler.
Iron Maiden, Alice Cooper, Marilyn Manson, Aerosmith, Lenny Kravitz'e ve daha bir sürü ünlüye takı yapmışlar. Apayrı bir dünya. Kurukafanın arzu nesnesine dönüştüğü bir yer. Pek severim böyle acayipliklere dalmayı.
Iron Maiden, Alice Cooper, Marilyn Manson, Aerosmith, Lenny Kravitz'e ve daha bir sürü ünlüye takı yapmışlar. Apayrı bir dünya. Kurukafanın arzu nesnesine dönüştüğü bir yer. Pek severim böyle acayipliklere dalmayı.
Günün birasını Shakespeare's Head diye bir pubda içiyorum. İki masa ötede Bradley Cooper'ın sağ profili oturuyor ve karşısındaki paçoz kadınla hararetli bir şekilde sohbet ediyor. Hayırlı evlatmış, almış anasını puba getirmiş diye geçiriyorum içimden. Kişisel tarihim boyunca denk geldiğim güzel adam çirkin kadın çiftlerini düşünüyorum. Bu arada garson kız dibinde hala bir parmak bira olan bardağımı alıyor. Durduramıyorum. Bradley'i ve onun gibileri önce Allah'a sonra da göz doktorlarına havale edip günü kapatıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder