Wimbledon Village'da yaptığım yumurta ve kahveden oluşan kahvaltının ardından yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün sonunda Wimbledon Tenis Klübü'ne ulaştım. İngilizlikte ve poshlukta sınır tanımıyorum görüyorsunuz.
Kaderimde kriket var heralde, yine karşıma çıktı. Bu seferki oyuncular maksimum 10 yaşında sarı kafalı çocuklar. Şu anda bildiğimiz Wimbledon Tenis Şampiyonası'nın yapıldığı yerde değilim. Orası yolun öbür tarafında . Ben klüp tarafındayım. Kortlara ve kriket sahasına bakan klüp kafeteryasının balkonundayım. Hava bana göre serin. Kafamda kapşon. Oysa bir sürü kadında parmak arası terlik tespit ettim. Hepsinin karnı ağrıyacak ayol. Öteki tarafa geçmeye çalışacağım. Bakalım tünelin ucunda bana doğru yaklaşan bir ışık mı göreceğim, kafama tenis topu mu yiyeceğim?
Kaderimde kriket var heralde, yine karşıma çıktı. Bu seferki oyuncular maksimum 10 yaşında sarı kafalı çocuklar. Şu anda bildiğimiz Wimbledon Tenis Şampiyonası'nın yapıldığı yerde değilim. Orası yolun öbür tarafında . Ben klüp tarafındayım. Kortlara ve kriket sahasına bakan klüp kafeteryasının balkonundayım. Hava bana göre serin. Kafamda kapşon. Oysa bir sürü kadında parmak arası terlik tespit ettim. Hepsinin karnı ağrıyacak ayol. Öteki tarafa geçmeye çalışacağım. Bakalım tünelin ucunda bana doğru yaklaşan bir ışık mı göreceğim, kafama tenis topu mu yiyeceğim?
***
Birkaç dakika önce , Wimbledon Tenis Turnuvası'nın en büyük karşılaşmalarının gerçekleştiği merkez kortun önündeydim. Binaların dışından dolaşmanıza ücretsiz izin veriyorlar. Bir de müze var ayrıca ama girmeyi düşünmüyorum. Eski tenis kıyafetleri ve raketlerinin olduğu benzer bir sergiyi Londra'ya daha önceki gelişlerimden birinde gezmiştim.
Turnuva zamanlarında buralar cıvıl cıvıl oluyordur. Yanyana dizili boş stantların üzerinde " şampanya" , "çilek ve krema standı" gibi isimler gördüm. Biz milleti burada çok ciddi bir spor faaliyetinde sanırken olayı nerdeyse Victorias Secret'a bağlamışlar.
***
Nerede olduğumu söylesem inanmazsınız. Dün bir kilise avlusunda vakit geçirmiştim ya, o çok normal bir durummuş meğer. Zira bugün Wimbledon'da bir Budist tapınağının bahçesindeyim. Kendimle gurur duyuyorum. Üşenmedim, yılmadım, yürüdüm, sordum, aradım ve buradayım. Tayland hükumetinin desteklediği bir tapınak. Hiç gitmedim oralara ama kendimi uzakdoğuda hissettirdi. Ben Budapadiba Tapınağı'nda geçen bir filmin açılış sahnesini çekiyor olsam şöyle yapardım: Kamerayı tapınağa giden patikanın üzerindeki ağacın yaprakları arasında başlatırdım. Dallar aralanır, patikanın gölgeleri dağılır ve karşınıza bütün ihtişamı, kırmızı ve altın rengi süslemeleriyle koca tapınak çıkar. Merdivenleri tırmanıp kapısına ulaştığınızda iki aslan heykelinin bekçilik yaptığını görürsünüz.
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Fotoğraf çekmeye izin yok. Daha önce gördüğüm hiç bir şeye , hiç bir yere benzemiyor burası. Bahçede ufak bir gölet, içinde ördekler var. İki ahşap köprü, suyun çevresinde ağaçlar. Kuytularda gizlenmiş irili ufaklı Buda heykelleri.
Tapınağın bahçesinde bir bankta oturuyorum ve nefes egzersizi yapıyorum. Bıraksalar uyuyacağım. Ayağımın dibinden bir sincap telaşlı telaşlı geçiyor. İki adım ötede durup bana bakıyor, sonra koşmaya devam ediyor. Sakin ol sincap kardeş. Hiç yakışıyor mu şu ruhani ortama senin o çizgi filmi hallerin?
***
Eve dönüş yolunda Isabella Plantation denen yeşil alana girdim. Dikkat geyik çıkabilir! Peki. Yaklaşık benim boyumda dev bir kütüğün tepesine tırmandım. Ayaklarım yerden kesilmiş bir vaziyette kaleme alıyorum günün son satırlarını.
Geçen gün Keanu'yu abartmışım. Fotoğraf da koyamayınca millet iyice meraklanmış. Kızlar, üzgünüm, bugün o tip bir mevzu yok. Aslında öğlen makarnanın yanında bir kadeh şarap içseydim, dönüşte otobüste kesin Edward Norton'u görürdüm.
Bugün toplam iki yumurta, dört dilim ekmek, bir koca tabak makarna yedim. Karbonhidrat bayramımız kutlu olsun. En az 12 km. yürümüşümdür. Tam rakamı bilemiyorum. Doğru tahmin ettiniz, şarjım bitti.
İstediğim yerde, istediğim zaman yazı yazabilmek paha biçilmez bir keyif. Ne Yıldız Parkı'nda, ne de Belgrad Ormanları'nda bunu yapamam. Tedirginliğim engel olur. Bu huzura ve iç enerjiye ( ilham demeyelim de) erişemem. O yüzden kaçtım. Blogun Facebook sayfasında dediğim gibi. Kendimden kaçmak için yazıyorum ve yazarken buluyorum kendimi.
Valla gitmiş kadar oldum oralara :)
YanıtlaSil