"Umarım hastalanmam" diye geçirdi içinden. Kim bilir pazara girdiğinden beri kaç defadır aynı şeyi tekrarlıyordu. Annesinin tarif ettiği tezgahın başındaydı işte. Giyilmiş kıyafetlerden bir yığını iştahla ve korkusuzca karıştıran kadınlara baktı. Topçuklanmış kazaklara, tuhaf modelli kot pantolonlara, ne renk olduğu anlaşılmayan erkek ceketlerine uzaktan göz gezdirdi. Pazarcı kadın maskesini çenesinin altına indirmiş, dudaklarının arasına kıstırdığı sigarasını içerken bir yandan da altta kalan tüllü pullu abiye elbiseleri müşterilerin görebileceği şekilde giysi yığınının üstlerine atıyordu. Tezgahın başı iyice kalabalıklaştı. "Umarım hastalanmam" dedi yine içinden. Çantasından kolonyasını çıkarıp ellerine bol bol sıktı. Mandalina kokusunu içine çekti. Zaten sımsıkı toplanmış olan at kuyruğunu biraz daha çekiştirdi. Maskesini burnuna iyice sıkıladı. Cesaretini toplayıp tezgaha sokuldu. Pazarcı kadına kendini duyurmayı başardı. Elindeki poşetteki beyaz kaşe kabanı gösterdi. Pazarcı, kabanın içini dışını inceledi. "Taş gibi valla, abla sen bunu hiç kullanmadın mı? Hiç lekesiz bu, bembeyaz."
Pazarın alt katındaki balıkçılar balık kafalarını çöpe çıkarmıştı, üçerli beşerli gruplar halinde yükselip alçalan martı gruplarının yaygarası kafa şişiriyordu. Sesini işitsin diye kadın iyice yaklaştı pazarcıya. Sigara veya ter kokusu alacağını sanıyordu. Burnunun dibindeki gri kıvırcık saçlardan tanıdık bir mandalina kokusu geldi. Gülümsedi kadın maskesinin altından. "Ben" dedi "çok temiz kullandım... pandemide çok kilo aldım, olmuyor artık... o yüzden..."
"Para veremem, tezgahtan bir şeyler beğen" dedi mandalina kokulu pazarcı. "Umarım hastalanmam" dedi kadın. "Bir şey olmaz korkma" dedi başka bir müşteriye para üstü uzatırken.
Kadın ilkin eline kırk iki beden leopar desenli bir etek aldı. Sonra beli lastikli bol paça bir siyah pantolon girdi radarına. Üzerinde kitap okuyan ayıcık resmi olan gri bir svetşört gördü tezgahın öbür ucunda. Ayıcıklı svetşörtü kendisine atması için birilerine seslendi. Maskesi burnunun altına indi. At kuyruğu gevşedi. Hatta yüzüne bir iki tutam saç düştü. Beyaz kabanını ve üzerine biraz daha para verip leopar eteği, pantolonu ve ayılı svetşörtü aldı. Pazarcı aldıklarını, mantosunu getirdiği poşete tıkıştırıp eline verdi. "Haftaya çok güzel ihraç fazlası sıfır penyeler gelecek abla" dedi. "Gelirim" dedi kadın. Çantasından kolonyasını çıkardı. Biraz kendine sıktı biraz pazarcıya.
Elindeki poşeti sallaya sallaya alt kata indi. O sırada martının biri ağzındaki balık parçasıyla havalandı. "Umarım hastalanmam" diye geçirdi kadın yine içinden. "Yok yaa bir şey olmaz" diye rahatlattı bu sefer kendini. Bu kısa sohbeti kimse duymadı. Geride kalan martılar boş gagalarını havaya dikip uzun bağırdılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder