21 Şubat 2023 Salı

Son Şubat

Şubat gecesi ...

Yastığımda saçların

Saçlarında hasret var

Hep gitmenin türküsü dilinde

Boynundaki bende hep gitmenin türküsü

Öpüşürken acele etmenden belli,

Bu son şubatımız

17 Şubat 2023 Cuma

Çamur

Bembeyaz pantolonumla bileğime kadar gelen çamurlu bir suya adım attım. Ayağımı geri çeksem de yürümeye devam etsem de sonuç değişmeyecek. Canım o kadar sıkkın ki gideceğim yere er ya da geç varacağımdan bile emin değilim artık, çünkü tüm hevesim kaçtı. Kabahat yola beyaz pantolonla çıkmaktı belki. Önüme çamur çıkacağı belliydi. Herkese çıkar, her yolda çıkar. Belli olmayansa çamurun derinliği. Biz saf insanlar diyoruz ki "bir çamur ne kadar çamur olabilir". Sanıyoruz ki çamurluğun bir sınırı var. Oysa çamurda ne ölçü var ne vicdan. O, en iyi bildiği işi en iyi şekilde yapıyor. Onun işi sadece kucağına düşen beyaz pantolonluların yaşam enerjisini kirletmek değil. İnsanları beyazdan hepten soğutmak. Eline beyaz pantolon alanı aklından şüphe ettirmek. Hatta ve hatta beyaz giyenleri birbirine düşürmek. Ulan çamur! Hep mi karalar giyelim, hep mi karalar bağlayalım. Beyaz bayrak sallayıp sana teslim mi olalım?

13 Şubat 2023 Pazartesi

Yarın sevgililer günü

 Bugün itibariyle enkazdan çıkarılan cansız beden sayısı otuz bin. Molozların altında ruhunu çoktan teslim etmiş, bedenini de yakınları teslim alsın diye beklemekte olan daha binlercesi var. Yarın sevgililer günü. Kim bilir kaç tane ayıcık, kaç tane kalp şeklinde kırmızı kadife yastık kargoda sahipsiz kalacak.

Beşiktaş’ta eski MEF dershanesinin karşısında açılan Costa'dayım. Çalışanlar kendi aralarında ve yüksek sesle o kadar çok konuşuyorlar ki, zaten küçük olan kapalı alanda beynim bulanıyor. Kafayı toplayıp bir sayfa bir şey okuyamıyorum. Montu, bereyi, atkıyı kuşanıp açık alana transfer ediyorum kendimi . Gevşek çenelilerin mola vakti gelmiş meğer, peşim sıra onların da bir kısmı arkamdaki masaya tünüyor. Ben mi tahammülsüzüm, insanlar mı çok desibel?

Yine kendi tatlı su dertçiklerimize dönüyoruz galiba yavaş yavaş. On dakika oturdum, kaz tüyü montla üşüdüm. Siz günlerce ve gecelerce taşlarda nasıl yatıyorsunuz oğlum? 

12 Şubat 2023 Pazar

Delikler

 Deliklerden içeri kar giriyordu. Gelsin diye günlerce gözlerini gökyüzünden ayırmadan dua ettiği kar, deliklerden evin içine yağıyordu. Dualar döne döne, tane tane, bembeyaz, ağır ağır iniyordu. Deliklerden kan, bok, çamur, balgam, irin fışkırıyordu. Ne sarı, ne yeşil, ne kırmızı, ne siyah. Adını çıkaramadığı bir renkte bir şeyler kusuyordu delikler. Etrafta kötü bir koku. İçinde biraz hayat biraz ölüm. Her şey, dün yaşıyormuş da bugün ölmüş gibi kokuyordu. Delikler büyüyemiyor, bebeler analarının karnından çıkamıyordu. Kan, bok ve moloz dolu bir çuvalın içinde boğuluyordu güneşi hiç görmemiş bebeler. Hiç bir şey kıpırdamıyordu. Deliğin birinden yaşlı bir kadını çıkardılar. Buruşuk yaralı bereli elini gözlerine siper etti. Şaşkın ve sitemkardı. "Dünya var mıymış?" dedi. "Var, teyze, var! Hoşgeldin!" dediler. 

9 Şubat 2023 Perşembe

Sıradan bir güne başlasak

 Sıradanlıktan zarar gelmez. Keşke bugün sıradan bir gün olsaydı Antakya'da ,Adıyaman'da, Malatya'da herkes evinde işinde okulunda yer üstünde hayatta karnı tok sırtı pek olsaydı. Sıradanlıktan sıkıla sıkıla oflaya puflaya içselerdi çaylarını sigaralarını. Evleri üzerlerine kapandı.  Düşüne taşına rengi seçilen, tablolar, aile fotoğrafları ,saatler, takvimler asılan duvarlar birer birer yıkıldı. Arkasına geçilip sürpriz doğum günü pastasının mumları yakılan sırdaş duvarlardı onlar. Şimdi en çok güvendikleri o duvarlar tonlarca yük oldu omuzlarında. Bir enkazda , bütün o  moloz yığınının içinde, kapısı açılmış bir buzdolabı gördüm. Boyuna posuna bakılırsa bizim yirmi sene önce filan kullandığımız bir modele benziyordu. Kavanozda turşular, yoğurt kovası ve bir küçük tencere. Ayaktaydılar.


Doktor randevusundan çıkan arkadaşımla Osmanbey'de bir kafede oturuyoruz. Sıradan bir gün. Ya da belki değil. Belki de bugünün aslında çok özel bir gün olduğunu henüz bilmiyoruz. Geriye döndükçe ,önüne ardına baktıkça mı kıymeti ortaya çıkıyor günlerin, ayların, elimiz ayağımız tutarken geçen yaşların?


Çay ne güzel, ahşap masa ne güzel, ulan kapıyı açık bulunca içeri sıvışan sokak kedisi bile... Hayatta olmak başlı başına mühim mesele. Çok seviyor olmamız lazım. Hayatı. Göğsün hava ile dolmasını, ayağı sıkan botu, suratımıza suratımıza yağan karı. Çayın yanında gelen akide şekerini.


Enkazdaki buzdolabını unutamıyorum. İçindeki küçük tencereyi. Belki evin ergeninin burun kıvırdığı bir bamya yemeği vardı içinde. Ne ev kalmış şimdi ne ev halkı. Tenceredeki bamya sahipsiz.



4 Şubat 2023 Cumartesi

Çıkarmadan

 Çıkarmadan hiç ses, yatıyordu. Ölü gibi. Adam çoraplarını çıkarmadan sevişiyordu her geldiğinde. Ve çarşaflarda mide bulandırıcı bir yumuşatıcı kokusu vardı yine. Sadece adını bildiği, rengi şekli tadı hakkında hiçbir fikrinin olmadığı bir meyve gibi kokuyordu yatak. Adam lastikleri bollaşmış, rengi solmuş, topuk yerleri neredeyse şeffaflaşmış çoraplarına rağmen tam bir özgüven abideseydi. Şeyi şeyine denkti. Kadın sesini çıkarmadı. Gözünün üzerine düşürdüğü saçlarının arasından bir daha baktı. Evet, denkti. Davul bile dengi dengine, benim de payıma düşen buymuş dedi kadın içinden. Adam komidinin üzerine bıraktığı nal kadar kol saatini eline aldı ilk defa görüyormuş gibi hayran hayran baktı, taktı kalın kıllı bileğine. Kadın bir posta daha sevişmeyeceklerini anlayıp rahatladı. Adam gittikten sonra yapacağı kahve keyfi için sabırla beklemeye başladı.

Bu bir 6 dakika yazı egzersiziydi. Verilen kelime (çıkarmadan) ile başlamak şartıyla altı dakika boyunca durmadan yazıyorsunuz. Zihninizin daldan dala atlamasına izin veriyorsunuz. Saçmalamak serbest, güzel yazıcam diye kasmak no!

#denklik #davul  #çorap  #yatak  #kahve