28 Ocak 2022 Cuma

Bardak

 

Bir bardağın kimlik bunalımını en yoğun şekilde yaşadığı  an, kendisine vazo muamelesi yapıldığı gündür diyebilirim. Yarı belime kadar doldurdukları suyu bir dikişte içeceklerini sanmıştım. Kebapçı açılışına gelen çelenkten yoldukları kısa saplı kırmızı bir karanfili daldırdılar o suya. Zavallı çiçek, üzerine sinen soğan kokusunun utancıyla yorgun başını omzuma yasladı. Yapraklarının inceliğine, insanların hoyratlığına ve bu iki gerçeğin  hayatta aynı anda var olabilmesine  şaşırmıştım. 

 



22 Ocak 2022 Cumartesi

Zemzem Towers

 Mandalina kabuklarını birbirimizin gözüne sıktığımız yıllardı. On yaşında bile değildik. Ananemin evinde bahçeden gelip sobada ısınmaya çalışırken çorapların tabanlarını sobaya yapıştırmıştık. Küçücük, hemen hemen seccade kadar bir halı vardı sobanın yanında. Ananem, dedesinin hacdan gelirken getirdiğini söylerdi. Ananemin dedesi zamanında Yunanistan'dan kalkıp Arabistan'a hacca gitmek nasıl büyük bir maceraydı kim bilir. Uçak yok, Zemzem Towers yok. Telefonu bırak, haberleşme genel olarak neredeyse yok. Aylar sürüyordur heralde gidip dönmek. Dönmemek de ihtimaller arasında.

Geçen gün saçma sapan bir şey ararken karşıma hac hediyeleri dükkanı çıktı. Arabistan'dan dönüşte Eminönü'ne uğrayıp alınıyor heralde artık hediyeler. Keşke ananemin dedesinin halısı bugün burada olsa. Ağzımda on dakikadır dolaştırıp yutamadığım sakız gibi bir hurmayla bunları düşünüyorum. Allah kabul etsin. 



Huniler Hunilerimiz

 Koltuk da çok rahat dedi sırıtarak. Kalkmaya hiç niyeti yok. Önündeki cam sehpanın üzerinde iki üç sene öncesinin kadın dergileri duruyor. En kalınlarından birini almış eline. Hangi sayfada ne yorum yapacağını biliyorum çünkü bu Suna Hanım'ın buraya ilk ziyareti değil. Birazdan "ay eskiler moda oldu yine, bu kalın topuklar benim genç kızlığımda da vardı" diyecek.

Eski kuaför dükkanım kimilerinin Kanyon'un arkası demeyi tercih ettiği Gültepe'deydi. Gül gibi takılıyordum ta ki sayısaldan üç beş bir şey tutturup üzerine de borç alıp Beşiktaş’a gelip Suna Hanım'ın sahibi olduğu apartmanın girişindeki dükkanı kiralayana kadar. Apartmanın ve doğal olarak dükkanın da mal sahibi olan Suna Hanım neredeyse her gün geliyor ve her defasında koltuk da çok rahatmış deyip yayılıyor. İki ay oldu, annem daha ayak basmadı yeni dükkana. Suna'ya her gün gelsin çaylar gitsin kahveler.

Eminönü'nden aldığım bidon şampuanı "markalı" boş şampuan şişelerine boşaltırken dikti gözlerini üzerime.

- Huni yok mu huni? Hunisiz olmaz o iş canım benim. Bak ziyan oldu yarısı. Paranın kıymetini bil kızım. Kolay mı kazanıyorsun. Milletin saçıyla tırnağıyla kılıyla tüyüyle sabahtan akşama kadar...


"Kolay değil tabi, kazandığımı da sana veriyorum Suna Hanım'cım" diyemedim.


- Çocuğu gönder, caddenin aşağısında bimilyoncu var. Onda var huni. Ben geçen gün kavanoz kapağı almaya gittim. Çok güzel boy boy huniler var.

- Tamam Suna Hanım. Gönderirim oğlanı. Sen bir şey istiyor musun, sana da alsın mı bir huni?

- Benim var yavrum, sağol.

- Sayende benim de olacak.

- Efendim? 

-Yok bir şey. 

Rustik Rıza

 Rustik Rıza kafasını dışarı çıkarmadan etrafı süzdü. Gömleğinin cebindeki küçük naylon tarakla bıyıklarını ve kaşlarını taradı. İkinci el mobilyalar sattığı dükkanının önündeki kaldırımı belediye kırıp yeniden yaptığından beri en ufak bir çilentide kapının içine su doluyordu. Yine yağacak gibiydi. Yorgancı Halil kapısının önündeki boncuk elyaf çuvalını içeri almıştı. Zaten hava durumunu kestirmenin en kestirme yolu Halil’in elyaf çuvalıydı.


Rıza sağdan soldan en çok da ebediyete intikal edenlerin ardından topladığı eşyaları satıyordu mahalle arasındaki bu küçük dükkanda. Zigonlar, sehpalar,plastik tabureler, sandalyeler, açılır kapanır formika masalar, tuhaf renklerde suni deri kaplı puflar, şifonyerler. Kitaplıklar, portmantolar, kadifesinin rengi solmuş tekli koltuklar. Rıza satmadan önce dükkana getirdiği her mobilyayı temizler ve parlatır. “Buna bir rustik cila vurduk mu sen bile tanıyamazsın bu dolabı” lafını günde birkaç kez eder.

Çocukları ve torunları İstanbul denmeyecek kadar uzaktaki havuzlu ve yüksek duvarlı sitelerde oturan yaşlı kadınları ve onların yabancı yardımcılarını pek sever Rustik. Site sakini çocukları anaları rahmetli olduktan sonra eşyalarından kurtulma işini genelde yardımcı kadınlara bırakırlar. O kadınların da genelde ismi Maya olur. Rustik Rıza kendi mıntıkasındaki Mayaları tanımaya ve kendini de onlara tanıtmaya özen gösterir.

6 Ocak 2022

Taş

 Evden çıktım. Parka kadar yürüdüm. Çantamdaki boş Nutella kavanozunu cam kumbarasına attım. Uzun zamandır neden sadece eşofman altı giyebildiğimin açıklaması gibi bir şey bu bitmiş Nutella kavanozu. Neyse. Parkın içinde iki tur yürüdüm. Minik yokuştan çıktım ve inişte merdivenleri kullandım. Sert sert basarak zıplaya zıplaya indim Barış Parkı’nın merdivenlerini. Tek tek bastım , bade süzdüm adeta. İnci dizmediğim kaldı bir tek. Gerekirse onu da yaparım. Sağ böbreğimden çıkmış ama idrar keseme ulaşmak için önünde uzun ince bir yolu olan bir taş söz konusu. İn işte taş kardeş, bekleme yapma. Napıyorsun orada acaba? Gitmek mi zor kalmak mı filan gibi derin klişelere mi takılıyorsun? Takılma. Hiç içmediğim kadar su içiyorum günlerdir. Akışa bırak kendini taş kardeş. Tünelin sonundaki ışığa inan.

(içinde “idrar kesesi” geçen bu  kıymetli yazımdan sonra şimdi de sizlerle “basur” şiirimi paylaşmak isterim… )

2 Ocak 2022