Havai fişeklerin olmadığı bir dünya hayal ediyorum
Yıldızların kaymadığı
Atılan son üçlüğün basket olmadığı
Mucizesiz
Öyle... Düz bir dünya
Düzlüğü ve basitliği ile baş döndüren
kafaya takmayacağım
Döne döne bir daha yaşayacağım
basit bir dünya...
Havai fişeklerin olmadığı bir dünya hayal ediyorum
Yıldızların kaymadığı
Atılan son üçlüğün basket olmadığı
Mucizesiz
Öyle... Düz bir dünya
Düzlüğü ve basitliği ile baş döndüren
kafaya takmayacağım
Döne döne bir daha yaşayacağım
basit bir dünya...
KARGA
Ağzında sigarasıyla bir karga
Karşımdaki kilim desenli apartmanın
Balkonlarından birine
Çirkin plastik bir masaya kondu
Masa tek değildi
Aynı nohut renginden
İki de sandalyesi vardı
Ve sandalyelerden birinin üzerinde
Sarı bir market poşetinin içinde
Bir kavun duruyordu
Çamaşır ipindeki erkek donunun
Beyhude çırpınışlarıysa
Acıklı ve anlaşılmaz bir film sahnesi gibi
Yürek burkuyordu
Karga fazla durmadı gitti
Havalanırken de masanın üzerindeki
Metal küllüğü düşürdü
Çekirdek kabuğu ve izmarit saçıldı her yere
Balkonu zaten bok götürüyordu
Değişen bir şey olmadı
Kavun poşeti bir tur hışırdadı
İpteki don biraz daha sallandı...
İSKELE
Sarmaşıklı kahvede bir kadın görmüşler
Saçları dağınık, gözü yaşlıymış
Yanılıp ben sanmışlar.
Olabilir , kızmıyorum.
Halbuki ben
Vapur sesi gelmesin diye
pencereleri açmadan
Evde aç susuz oturuyorum
Küsüm sokaklara , adımımı atmıyorum
Hele o malum iskeleye...
Uzaktan bile bakmıyorum
Kırk katır mı kırk satır mı diye sordu o ses.
Kırk kör katırın çektiği bir arabayla, nerede olduğu kimin kurup kimin kaldırdığı muamma bir akıl pazarına götürülmek mi olsun cezan?
Yoksa anlamını bilmediğin kelimelerle kırk satırlık bir mektup yazmak mı istersin, okumayacağını bile bile kendine?
Kırk katırı kırk satırla hecelerine ayırıp bol soğanlı dürüm yapmak, ucuz sigara ve çakma şiir kokan kağıtlara sarıp üç kuruşa satmak istiyorum diyorum.
Ses diyor ki, senin kadar kaliteli deli buralarda az gördüm. Gecelerine zam, gündüzlerine son. Otur! Sıfır!