13 Mart 2025 Perşembe

Kaliteli

 

Kırk katır mı kırk satır mı diye sordu o ses.

Kırk kör katırın çektiği bir arabayla, nerede olduğu kimin kurup kimin kaldırdığı muamma bir akıl pazarına götürülmek mi olsun cezan?

Yoksa anlamını bilmediğin kelimelerle kırk satırlık bir mektup yazmak mı istersin, okumayacağını bile bile kendine?

Kırk katırı kırk satırla hecelerine ayırıp bol soğanlı dürüm yapmak, ucuz sigara ve çakma şiir kokan kağıtlara sarıp üç kuruşa satmak istiyorum diyorum.

Ses diyor ki, senin kadar kaliteli deli buralarda az gördüm. Gecelerine zam, gündüzlerine son. Otur! Sıfır!

10 Mart 2025 Pazartesi

Vatan Millet Samatya

 

Seray Şahiner sevdamız yeni değil. Kul, Hepyek, Antabus… Ülker Abla… Yeni kitabını dört gözle bekledik, çıkar çıkmaz aldık, okuduk. Vatan Millet Samatya okuyan herkeste kalıcı etkiler bırakacağını tahmin ettiğim bir roman. Benim kişisel tarihimde bastığı pek çok tuş, üzerindeki tozu üflediği eski sayfalar oldu.
Romanda sık sık geçen Ufi, örneğin, gördüğüm ilk çok katlı mağaza ve tecrübe ettiğim ilk yürüyen merdivendi. İnci’nin mahalle arası güzellik yarışmasında giymesi için sarı fırfırlı elbisesinin alındığı Ufi’ye  annem kardeşim veya benim için çok gitmişliğimiz var.
Bayramlık bakmak için yolunu tuttuğumuz bir diğer adres de Yeraltı Çarşısı içindeki Gökgün Bebe’ydi. Özellikle erkek kardeşime aldığımız açık mavi süet, üzeri minik minik delikli ayakkabılar çok net bir şekilde gözümün önüne geliyor . Babamın işe giderken değil de, bayramda seyranda giyeceği yakalı tişörtlerini de yine Yeraltı Çarşısı’nda yanlış hatırlamıyorsam Efor diye bir erkek giyim mağazasından alırdık.
Giyim kuşam alışverişlerinde neden o mıntıkadaymışsınız ki diye merak edilebilir, zira evimiz alakasız bir semtteydi. Fakat babamın kırk yılı aşan esnaflık hayatının tamamı Aksaray’da ve bunun yaklaşık son yirmi senesi bizim Çukurpazar dediğimiz, Seray Hanım’ın kitabında içinde PTT olan Aksaray Tavukçular Çarşısı olarak bahsettiği yerde geçti.  
Ben çocukken pazarcılar, manavlar, balıkçılar gazeteden yapılmış kesekağıtlarına koyarlardı sattıkları ürünleri ve benim babam Aksaray’daki dükkanında senelerce İnci’nin komşusu Vasfiye Hala’nın yaptıkları gibi, gazeteden yapılmış kesekağıtları sattı. Kimlere nerelerde yaptırıyordu o kesekağıtlarını o kadarını çıkaramıyorum şimdi ama bana gazete verirseniz size kesekağıdı yapabilirim.  
İlk göz doktorum Vatan Hastanesi’ndeydi. Annem mide ameliyatı olup bir hafta kadar Vatan Hastanesi’nde kaldığında ben sekiz yaşlarındaydım. Vatan Millet Samatya’nın ana karakterlerinden İnci’nin kolunda serumla kendine geldiği yer de bu hastane. Karısı hastanede yatarken iki çocuğunu eylemek için yine Aksaray’ın yolunu tutan babamın bir pazar günü kardeşimi ve beni götürdüğü yer de tabi ki İncilerin evinden dönmedolap ışıklarını izleyebildikleri Vatan Caddesi üzerindeki lunaparktı.

🖤
Seray Şahiner benim idolüm. Onun gibi yazabilmeyi ve yazdıklarımı binlerce kişiye okutabilmeyi çok isterdim. Konuk olduğu  bir programda kendisinin yayınlanan ilk öykülerinden  birinde Cemil Kavukçu’nun onayının olmasından bahsetmesi insanlık için küçük benim için büyülü bir detay, zira benim de www.edebiyathaber sitesinde yayınlanan Muz isimli ilk öyküm de Cemil Kavukçu’nun değerlendirmesinden geçmişti.
Seray ile benzeştiğimiz bir başka konu da ütü masasında yazmamız. Bu ortak noktamızdan ütü masasının da Seray Şahiner’in de tabi ki haberi yok.

Vatan Millet Samatya bitirdiğim halde ayrılamadığım bir kitap oldu. Melek’in , İnci’nin ve okurken içimizden geçen nice hayatların üzerime düşürdüğü hüzünlü gölgeyi bir müddet daha taşıyacağım sanırım. “Hüzünlü bir mizah, mizahlı bir hüzün.”  Bu tarif bana ait değil, ama Seray Şahiner’in yazdığı herşeyde bu var. Tıpkı gözlerinde, saçlarında, yüzündeki o dünya güzeli beninde olduğu gibi.

Adet olduğu üzere Vatan Millet Samatya’dan altını çizdiğim cümlelerle bitireyim:

“Allahım beni öldür ki sana inanayım.”

“Hayat zor derler bir de… Asıl ölmek çok zahmetli. Yeminle üşendiğimden yaşıyorum.”

“Balkonda portakalı yerken anneme diyorum ki, “Biliyor musun? Nevin Teyze’nin kocası üveymiş.” Annem yapış yapış olmuş ellerimi  portakal kabuğunun içiyle silerken cevap veriyor: “Bütün kocalar üveydir.””