28 Ocak 2015 Çarşamba

Aylak Kızın Günlüğü / Bir Kolyeyle Başlar Herşey


Bir kolyeyle başlar herşey. 
Biraz iddialı bir parçadır, ama dolapta giyilmeyi bekleyen kahverengi bluzunuzla hoş bir kombin yaratacağınızdan emin bir şekilde kolyeyi alır eve gelirsiniz. Daha montunuzu üzerinizden çıkarmadan hemen gider kahverengi bluzu askısından alıp yatağın üzerine koyar,  yeni kolyenizi özenle yerleştirirsiniz. Bluzun kahverengisi hatırladığınızdan daha bir bordoya çalıyordur , “kahve değil de daha çok mürdüm müymüş bunun rengi”  derken bulursunuz kendinizi. Hevesle giyinip, kolyeyi takarsınız. Aynanın karşısında, kolyenin boyunun o yaka modeline uygun olmadığını  acı içinde tespit edersiniz.Uygun yakada ve uygun renk tonunda bluz arayışınız başlar. Bir gün bir yerde bulursunuz. Eve gelir iki parçayı nihayet birleştirirsiniz. İyidir hoştur ama yeni bluzun boyu biraz uzundur. Altına tayt giyseniz daha şık olacaktır. E tabi, bildiniz, uygun renkte bir tayt gerekir. Siz taytı da alana kadar havalar ısınır,bu sefer de kışlık  bluzla sıcaklarsınız. Kolye takı kutusunun derinliklerinde can sıkıntısından patlar. Bir akşam dışarı çıkarsınız aynı kolyeyi bir arkadaşınızın düz beyaz bir tshirt üzerine taktığına  ve ne kadar da “çabasız bir şıklık” sergilediğine  tanık olursunuz. Kolyeyi  yaz tatilinde, arkadaşınızla pişti olmayacağınızdan emin,  ince askılı  elbisenizle  takmaya karar verirsiniz. Bodrum’daki ilk gecenin sonunda kırmızı burnunuzun ve iddialı kolyenizin göz aldığı selfie’lerinizi gururla paylaşırsınız.
Bazılarına eziyet gibi görünse de, çoğumuz tüm bunlara seve seve katlanırız, takıcılardan tukuculardan çıkmak bilmeyiz. …
Bu yazıyı Mart 2014’te yazmışım. O zaman da  bu kadar çok” tarz mıyım, neyim”  programları var mıydı televizyonlarda hatırlamıyorum. Veya metrekareye düşen moda bloggerı  bu seviyede miydi?
 
 
Biz kadınların giyim, kuşam, güzellik, gençlik zaaflarımızdan faydalanan o kadar çok akıllı var ki. Girmişiz bir kere bu çarka,  içerde kalmamız için  psikolojimizle oynuyorlar, ses etmiyoruz. “Kim Korkar Hain 40’tan” diye bir kitap okuyorum. Kitap yazmanın nasıl bir emek işi olduğunu az çok biliyorum. Geceni gündüzünü bilmeden, sağlığından ve sevdiklerinden feragat ederek yazılıyor o satırlar. Bu sebeple bu okuduğum ürüne kitap değil “copy-paste çalışması” dersem umarım “yazar” hanımı çok üzmüş olmam. Bu “kitap” , dört bilemedin beş kadın dergisi karıştırarak , sayfa sayısı artsın diye araya “Kleopatra’nın güzellik sırları” gibi kel alaka bölümler ekleyerek kotarılmış nadide bir eser J Ama gördüğünüz gibi, okuyorum ve yazar hanıma son bir hafta içinde iki ayrı televizyon programında denk geldim. Dedim ya, birileri zaaflarımızdan faydalanıyor J
Beğenilmek, kabul görmek çok güzel. Hayat bundan ibaret değil elbet, ama üzerimizde hissettiğimiz hayranlık dolu bakışlar enerjimizi anında yükseltiyor, bu bir gerçek. O yüzden, hep o tatlı “beğenilme sarhoşluğu kafasını” yaşamak istiyoruz.
Hatırlamamız gereken, bunun bir oyun olduğu. Unutmayın, yanlış çanta- ayakkabı kombini yaparsak ölmeyiz.Tırnak boyumuz bu senenin kabul gören milimetrik kriterleri dışında kalırsa hayatın sonu değil J

 

1 yorum: