Dürüst olmak gerekirse Gertrude Stein isimli yazarı daha önce hiç duymamıştım, 1870'li yıllarda yaşamış ve hayatının büyük bir kısmını Paris'te geçirmiş çok enteresan bir kadın. Okumakta olduğum "Günlük Ritüeller" isimli kitabın bir bölümünü Gertrude'a ayırmışlar. Kitap, bazı önemli ressam, yazar veya bestecilerin eserlerini yaratırken nasıl çalıştıklarını, yeme, içme, uyku ve egzersiz alışkanlıklarını ve tüm bunların yaratıcılıklarını nasıl etkilediğini anlatıyor. Çok acayip günlük ritüelleri olabiliyormuş insanların, onu anladım. Örneğin Beethoven güne kahveyle başlarmış (buraya kadar normal) . Her bir fincan için 60 adet kahve çekirdeğinin ideal olduğuna bir şekilde karar vermiş ve kesin dozu ayarlayabilmek için genellikle oturup tek tek sayarmış. Bir Beethoven kolay olunmuyor.
Gertrude Stein'a dönecek olursak, kadın tam bir ömür törpüsüymüş. Sevgilisi Alice iyi çekmiş bunu. Artık aşk mı dersiniz, alışkanlık mı, yeni bir sayfa açmaya üşenmek mi... Görüyorsunuz, 115 sene önce de insanların kafası ilişkiler konusunda karışıkmış. Bu iki kadın birlikte yıllarca yaşamışlar. Gertrude tabi "ben yazarım" havalarında olduğu için elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış. Sabahları da asabi uyanırmış. Hanımefendi kalkana kadar Alice her işi yapar üstüne bir de köpeği gezdirir, yıkarmış. Gertrude özel yapım küvetinde günlük keyfini yaparmış. Sonra iki hanım arabaya atlar kırlara gidermiş. Bu cümleyi okuduğum anda ilk aklıma gelen şey sinüzit oldu. Banyo yapıp kırlara gitmek bana direk bunu çağrıştırdı. Zira kadınlar kırlara gidince de arabada kalmıyorlar ki. Çünkü yazar Gertrude hanım yazmaya ara verdikçe kayalara ve ineklere bakmayı seviyor. Olay şöyle cereyan ediyor: Gertrude ve sevgilisi Alice güzel bir yer bulana dek arabayla dolaşıyorlar. Ardından yazar hanım elinde kalem ve defteriyle açılır kapanır iskemlesine oturuyor. Alice ise bir ineği korkusuzca onun görüş alanına sürüklüyor. Eğer inek Gertrude'un ruh haline uymuyorsa iki hanım arabaya biniyor ve başka bir ineğe doğru yol alıyor. Yazara ilham gelmişse 10-15 dakika bir şeyler yazıyor. Ama genellikle öylece oturup ineklere bakıyor.
Gertrude'un eğri büğrü el yazısını daktiloda temize çekme işi de Alice'inmiş. Yazıların arasında bazen küçük notlar bulurmuş " benim tatlı sevgilim" "aşkım"... Yani Alice iki tatlı sözün hatrına sürdürmüş bu ilişkiyi. Karışık meseleler. "Hangimiz düşmedi kara sevdaya? Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi?"
Herşey bir yana inek konusu çok kafamı kurcalıyor. O yüzden mi yazamıyorum acaba?
İnek ve kayalar diyorsun yani, hakikaten ilginçmiş
YanıtlaSilha ha çok keyifli. Bence gayet güzel yazıyorsun Ebru'cuğum...
YanıtlaSil